28 Kasım 2016 Pazartesi

Umutsuzluk

Nedir umutsuzluk? Kelime anlamı umutsuz olma durumu. Sözlükte öyle geçiyor. Ne kadar basit geliyor kulağa. Sanki aç olma hali gibi. Yaşar Kemal bir yazısında şöyle demiş "Umutsuzluk düşünmemekten doğar." Kesinlikle tam tersi olduğunu düşünüyorum şöyle ki ne zaman derin düşüncelere dalsam her zaman bir istiridye görüyorum derinlerde. Büyük bir umut kaplıyor içimi ve peşi sıra gelen hayaller ama ne zaman o istiridyenin içini açsam yüzüme tokat gibi çarpan yokluk beni hayal kırıklığına ve oradan umutsuzluğa sürüklüyor. Eğer vücuda girdiyse bu iki bela sinsi bir hastalık gibi hayatınızın belli dönemlerinde sizi rahatsız ediyor. Kimilerini tüm hayatları boyunca. Sizi o kadar içine çekiyor ki bazen donmadan önceki uyku hali kadar tatlı geliyor.

Hayal Kırıklıkları

Hayatın belki de tek gerçeği ya da benim için. Bazı yerler bu hayat kırıklıkları ile özleşmiştir ne zaman oralarda yürüseniz ayağınıza batar canınızı yakar. Tek çaresi uzaklaşmaktır veya hayal kurmamak ama insan hayal ettiği müddetçe yaşamaz mıydı? Ne yapmamız lazım? Bu kırıklıkların vücudumuza bir bir saplanmasını nasıl önleyebiliriz? Bu boşluk bu bilinmemezlik beni nereye götürür? Savaşacak gücüm de kalmadı bu yaraları düzeltecek merhemim de. Tek çaresi gitmektir bence. Elinden geldikçe uzağa hiç seni tanımayan hiç hayal kırıklığına uğramadığın topraklara kaçmaktır. Burada yaşadığın cehennemden çıkıp başka yerde kendi cennetini kurmaktır belki de yapmamız gereken.

Bu kadar basit mi?Hayallerim önümde duruyor dokunsam paramparça olacak dokunmasam ömür geçecek...

Geçmiş doğum günün kutlu olsun. Her geçen sene neden doğdum sorusunu kendime tekrar tekrar sorarken artık yaş 25'i de geçti bu sorular gölgesinde ömrün yarısına gelmeme 10 sene kaldı. Kim bilir 27'ler kulübüne ben de katılırım.


31 Ekim 2016 Pazartesi

Kaybedenler Kaybetti

Sonuç bu olacaktı? Başkaları için Musa olurken başkaları için kızıl denizi ikiye ayırırken kendimin o denizlerde boğulacağını nerede bilirdim. Şimdi kendime ve yaşadığım ülkeye bakıyorum sanki ümitsizlik ve çaresizlik ülkenin her yerine sinmiş. Yenilmeyi kabul etmiş yığınlar sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlar. Tıpkı Titanik'te  gemiden çıkmayı red edip son dakikalarını geminin lokalinde içki yudumlamalarını seçen insanlar gibi. Onlar para verdikleri ve istedikleri yerde ölmeyi yeğliyorlardı. Ya ben? Ben dünyanın bok çukuru diye tabir ettiğim yerde kendi ölümümü bekliyorum. Sanırım ben titnak gemisinin 3. sınıf yolcu bölümünde ve ilk ölenlerden olacağım..
 Hayat hep kötüler için mi adil oldu?Yoksa iyi insanlar her zaman kaybedip filmlerde mi kazandılar? Buna şimdi bir cevap veremiyorum ama yıllar buna en güzel cevabı verecek. Bilmiyorum kötü olamıyorum , deniyorum çabalıyorum o şark kurnazı şeref yoksunlarından birisi olamıyorum ve sonuç her zaman hüzün hüzün.. 
Ölüyorum! Gün geçtikçe dakikalar eridikçe hastalık vücuduma yayılıyor. Nedir bu hastalığın panzehiri kim gelip içerecek bana bu ilacı. Hayatla alıp veremediklerim var öfkem var. Bu öfke ile mi öleceğim? Cebimde son kalan bozukluklarla aldığım en ucuz şarabı içerken mi kalbim duracak?
 Bazı geceler kalbim sıkışıyor gibi sanki o an ölecekmişim gibi hissediyorum. Nefessiz kaldığınız zaman hayatın belli bir kaç anları gözlerinizin önüne fotoğraf gibi gelir. Ölüm belki de bu fotoğrafların toplamı olan bir albümüdür. Yazamıyorum...Evet kaybedenler kaybetti yazsın mezar taşımda.

12 Temmuz 2016 Salı

Okula Elveda Yazısı

Zamana hakim olmak çok zor.Bir yerden sonra avucundan kayıp gidiyor.Geriye kalan sadece tortusu.5 yıllık üniversite maceramın sonuna geldim.Geride acıdan , hüzünden başka bir şeyin kaldığını söylersem doğru olmaz.Aslında çok değerli arkadaşlıklar edindim ama bu arkadaşlıklar hüzünlerin,stresin gölgesinde kaldı.Üniversitenin ilk yazı hariç geçirdiğim her yaz bana hayatımda adeta seviye atlattığını düşünüyorum.Avrupa'da tanıştığım insanlar,edindiğim tecrübeler ve tabi ki maceralar.Her birine şimdi dönüp baktığımda bu lanet gibi yaşadığım üniversite hayatının dairesinde birer soluklanma noktalarıydı.Oysa ki ilk üniversiteye başladığım vakitlerde düşündüğümün tersi yönde karşılaştığım insan tipleri yaşadıkları dar kalıplar,üniversite hocalarının ünvan almış olmalarına rağmen öğrenciler üzerinden yaptıkları yapıcılıktan tamamen uzakta eleştiriler ve ego tatminleri beni depresyona sürekledi.Sonuç olarak malum gezi olaylarının patlak verdiği sene ben de depresyonla uğraştım.Birbirini takip eden senelerde vermeye başladığım dersler beni okulu bitirme adına umutlandırdı.
Sonuç olarak bu sene ilk döneminde 12 ikinci döneminde 14 tane ders aldığım tabiri caizse kol gibi bir seneyi kayıpsız atlattım ve okulu bitirdim.Artık önümde daha uzun ve taşlı yol var.Çünkü bu yol hayatın ta kendisi.Hazır mıyım diye sorarsanız ben size hala 19 yaşındayım diye cevap veririm.O derece. Yeni hayaller,yeni umutlar artık o hayal kırıklıkları geride kaldı.Hissedebiliyorum bazı şeyler daha yeni başlıyor...