2 Temmuz 2017 Pazar

Taksim Mersiyesi

Bu sabah uyandıktan sonra internette gezinirken bir yazı dizisine denk geldim. Beyoğlu hakkında. İlber Ortaylı, Aydın Boysan, Ahmet Ümit gibiler beyoğlunun küllerinden doğacağı gibi umut dolu şeyler söylüyorlardı. Bunun üzerine hemen hemen bütün gençliğini Beyoğlunda geçirmiş bir fakir olarak bir yazı yazmak istedim.
Öncelikle bu cumhruiyet döneminden sonra gelmiş olan aydınlarımıza hayranım. Optimistlik paçalardan akıyor. Ben o kadar iyimser olamayacağım. Hatta o yazı bana o kadar korkak geldi ki malum iktidarı eleştirmeye bile cesaretleri olmadan umut pompalıyorlardı.Ey İlber hocam siz Taksimin geçmişini hepimizden iyi bilirsiniz. Yazıda da söylemişsiniz zaten ufak bir Paris olduğunu. Neden oraya yapılacak caminin Taksimin karakteristik özelliğini değiştireceğinden hiç dem vurmadın? Yapılacak olan cami orayı kanaatimce bir Aksaraya çevirecek. Taksimin geri dönüşümüne birebir şahit oldum ve diyebilirim ki : Taksim bir ideoloji savaşı alanıydı ve kazananlar İslamcı kesim oldu.
Eskiden tabi ki bir Amsterdam değildi ama polisi de bu kadar hissetmiyordunuz. Lise dönemlerinde Taksime gittiğiniz zaman caddede her türlü müzik akımına bağlı gençleri görürdünüz. Hatta çocukluğumda ailemle beraber gittiğim zamanda bile gördüğüm marjinal giyimli insanları ayrıt edebilirdim.
Lise dönemimizde açıkçası ne bu kadar polis baskısı ne de dönüşümü hissettik. Oysa Taksimin son Özgür Nesli olduğumuzu nereden bilebilirdik . 
Ben Demirören mevzusunu milat olarak alıyorum çünkü ondan sonra değişimi açıkça görebildim. Yapılan AVM zaten Taksim ruhuna aykırı birşeydi. İnsanlar caddede yürüyerek alışverişlerini yaparken şimdi bir binaya kümes gibi toplamak Taksimi öldürmenin ilk bıçak darbesiydi. Sonrasında üniversite hayatımda bol bol gittiğim neva barın kapanması. Uzun yıllar sonra evinden çıkarılmış bir kiracı gibi hissediyordum.  İnternette uzun araştırmalar sonunda bulabildiğim çok az görselinden bir tanesi :
Hiç unutmam gezi olayları yeni yeni filizleniyor. Arkadaşımla neva bardayız. Zaten Neva öyle bir yerdi içeri girdiğiniz zaman boyut değiştirmişsiniz gibi olurdu. Dışarıdan tamamen izole ve karanlık. Bambaşka bir dünyaya adımınızı atardınız. İçeride kimler yok ki? Eski Rockçılar, ucuz olduğu için gelen amcalar, 40 yaş üstü kadınlar, Şarapçılar ve hikayesi olan onlarca insan tipi. Çok mutluyum ki öyle bir ortama tanık olabildim gençliğimde. Hatta Taksime ilk arap akının başladığı zamanlarda Suud bir milletvekilinin çocuğu bile gelmişti. Neyse arkadaşımın bana kurduğu cümle şu olmuştu: "Bak Tunç yavaş yavaş her yere pahalı oteller araplara yönelik mekanlar yapılıyor bir kaç sene sonra Neva gibi yerlerin adı bile olmayacak." Nitekim haklı çıktı ve bir kaç sene sonra kısa bir can çekişme sürecinden sonra neva kapandı. Can çekişirken Rock kimliğinden çıkıp demet akalın çalan bir mekana ne kadar dönüşmeye yeltendiyse de kapanırken yine rock kimliğini koruyarak kapandı. 
Şimdi Taksimin ne eski marjinal gençleri kaldı ne rockçıları. Her adım başında bağırarak şarkı söyleyen ve kulağı tırmalayan sokak müzisyenleri haricinde. Aslında Türkiye'nin sanattan farklılıklardan ne kadar uzaklaştığının resmi. Seküler kesimin uzaklaşmasıyla her yeri saran Arap döneri ve falafel kokusu orayı yaşanılamaz hale getirdi. Başlarda çok sempatik olarak baktığımız bu lokantalar Taksimin her yerinde mantar gibi türemeye başladı. Onunla beraber açılan nargile kafeler Taksime bir Kahire havasını fazlasıyla vermeye yetiyor. Taksimi Taksim yapan insanların yavaştan çekilmesi ve etraftaki tavuk döner kokusu ekonomik olarak da oranın çökmesinin sebepleri arasında. Taksimin ekonomisi tavuk döner ve falafel ile dönemeyecek kadar heybetliydi ve potansiyeli vardı. İslamcıların nargile ve tavuk döner ikilisiyle bu ölü Taksimi canlandırmasının çok zor olduğunu görüyorum. Son olarak artık herkes taksimden kaçıyor ya yurt dışına(onlardan birisi de benim dürüstçe söylemek gerekirse) ya başka şehirlere ya da Kadıköy'e. Şimdi sormak istiyorum Peki sıra Kadıköy'e gelmeyecek mi?