Yoruldum artık.Hiç olmayacak bize dair rüyalar görmekten yoruldum.Sana dair hayaller görmekten de yoruldum.Gerçekler dayanılmayacak kadar acı.Sadece acı olan gerçekler değil hayalet gibi her gittiğim yerde benimle olman.Kalbimde yaşaman.İstesem de atamıyorum artık seni oradan.Her gece sana sarılarak yatıyorum.Sabahlara kadar seninle sohbet ediyoruz.Sonra ölüm gibi uykulara dalıyorum ama ölmek buysa her sabah yeniden doğuyorum.Yine sen bana eşlik ediyorsun.Başlarda yokluğunu anlaşılır buluyordum,gelecek diye düşünüyordum ama zaman geçtikçe beklemekten,aramaktan,hayaller kurmaktan,umutlarımı beslemekten yoruldum.Hayaletini yarattım.Seni gördüğüm zamanlarda kaçıp giden bir hayalet.Gerçek bir tokat gibi her yüzüme vurduğunda daha çok sevdim seni ama her tokadın şiddeti diğerine göre sertti.Yediğin şeyleri izlemek,senin derslerinde en arkalarda seni izlemek tek yaptığım şey olmuştu.Her eve dönüşümde o gün gördüğüm şekilde hayaletin bana eşlik ederdi.Neler konuştuk aynı vezinde güzel havalarda ah bir bilebilsen keşke.Ne şişelerin dibini gördük Tuncel Kurtizle vedalaştığımız yerde.
Sonraları Filmlerde gördüm seni televizyonda gazetelerde kalabalıklar arasında anladım ki sen her yerdeydin.Ama ben sana bunları yazarken o çirkin adam şarkılar yazdı.İlk dışarı çıktığınız günleri anlattı ve yine canım yandı.Senin nasıl onu öptüğünü anlattı ve yine canım yandı.Can,hayaller tuzla buz oldu.Sanırım Toplamak imkansız.Şairin dediği gibi "Geçti istemem gelmeni,yokluğunda buldum seni..."
30 Mayıs 2014 Cuma
29 Mayıs 2014 Perşembe
Mut(suz)
Her zaman istenilen olmaz veya hayal kurulan olmaz.Sanırım bunu en iyi bilenlerden birisi benim.Ya dostlar peki mutluluk nedir?Filmde dediği gibi sürekli kovaladığımız bir şey midir ona ulaşamayacak mıyız?Peki ulaşanlar veya ulaştığını sanıp mutlu gözükenler?Onlar yalancı mı veya kendilerini mi kandırıyorlar?Bilebilir miyiz.Hayat aslında çok basit.İlkokullarda öğrendiğimiz sayı doğrusunu hatırlıyor musunuz?Onu aklınıza getirin ve üzerine tıpkı sayı doğrusu gibi çentikler atın sonra epey bir boşluk atın ikinci çentiği atın işte hayattaki mutluluklar o çentiklerden ibaret.5 mutsuzluk 1 mutluluk 9 mutsuzluk 1 mutluluk gibi.Peki hayal kırıklıkları? Onlardan bahsetmemek olur mu?Bir şey için uğraşıp emek harcayıp olmaması insanın içinden bir şeyler alıp götürüyor sanki.Daha çok yaşlandırıyor ve umutsuzluk kuyularına atıyor.Yavaş yavaş aynalara bakarken,eski fotoğraflara incelerken zaman denen denizin bizi akıntıyla bir yerlere sürüklediğini fark ediyorum.Kaç eski dostumuz yanımızda?Kaçımız çocukluğunda olduğu gibi uçsuz bucaksız hayaller kurabiliyor?90ları özlüyor musunuz ?Ben gerçekten çok özlüyorum ve hala 90larda yaşıyorum...
28 Mayıs 2014 Çarşamba
Bizim okul bir garip dostlar.Her seferinde kapıdan geçerken sanki sınırda pasaport kontrolündeymişim gibi hissediyorum.Öğrenci kimliğini göster geç.Yoksa derdini anlat.Klasik İstanbul Üniversitesi.Ama kontrolden geçtikten o büyük hole koşar adımlarla gittikten sonra yine gözlerim arayışa geçerdi.Nerede?Nerede?Eğer göremezsem orada oturduğunu hayal eder ve yok olmaması için arkamı bile dönmezdim.
Velhasıl yine kışın içimizi dondurduğu günlerden birisinde ilk hamlemi yapmaya karar verdim.Her zamanki gibi arkadaşlarıyla oturuyordu.Yapmalıyım diyordum artık içimden.İlk hamleni yap git bir şeyler konuş.Ne konuşabilirdim?İçimdeki ses susar mı hemen karşılığını verdi:"Saçmala git yeter ki konuş nükleer santrallerden bahset ne bileyim küresel ısınma,kadın sorunları,açlık,Fenerbahçe (hayır!bu olmaz ya futbolu sevmiyorsa.)ulaşım sorunları" derken EVREKA! Ders ders ders !Ortak noktamız neydi aynı bölümde okumamız ve benim alttan aldığım bir düzine derslerden sadece bir tanesi hakkında soru sormam.Ama bu düşüncelerin hepsi bir puzzle gibi parça parçaydı hepsini birleştirdim ve ortaya çıkan Ders konusunu düşünürken çantamdan çıkardığım kitabımla hayatımın en kısa ama en uzun anlamlı yürüyüşüyle yanlarına kalabalığı yara yara geçtim.5-6 kişilik bir gruptu u şeklinde oturmuşlardı.Ve o sırtını duvara yaslamış onları dinlerken yanlarına yaklaştım.Artık her şeyi akışına bırakmıştım.Bütün iç organlarımın çalışmasını hissedebiliyordum kalp,bağırsaklar acemi bir aşık gibi olmuştum resmen sanki midemde demir bir külçe vardı ağırlığını hissediyordum.Ama arkadan çalan jenerik müziğini sadece ben duyuyordum Andrea Bocelli-Viva Per Lel Yaklaştım eğildim ve sözler ağzımdan dökülmeye başladı bende kendime şaşırmıştım açıkçası dostlar.
"Merhaba 1. sınıfsınız sanırım alttan dersim varda bu cuma olacağımız sınavda nerelerden sorumluyuz biliyor musunuz?"
26 Mayıs 2014 Pazartesi
Güzelliğin On Par'etmez
Hayatta önemli kararlar almak gerek bazen.Yenilgileri kabul etmek gibi.İnat edip temeli kuvvetsiz yerlere kurarsanız düşlerinizi en ufak sallantıda depremde yerle bir olur.O yıkıntılar arasında duygularını toparlayıp yeni diyarlar aramaya gidersin.Yeni düşlerini kurmak için.İşin acı tarafı ne dostlar biliyor musunuz bu sallantıyı yapan da depremi en iyi bilen nesil.Hani şu 99 depremini yaşayanlar var ya.Evet onlardan bahsediyorum.
Benim ne arka bahçem kaldı ne ön bahçem ne pencerelerim.Hepsini yıktın geçtin.Eskiden çocukların oynadığı yemyeşil yerlerin hepsi çöl olduysa sebebi yine sensin.Yağmur gibi gözlerin yağmadığı için.Belki bilerek belki bilmeyerek.Hemde ben içindeyken.Artık gelecek planları yapmıyorum.Hayaller kurmuyorum.Artık araba plakalarını birleştirip senin adını aramıyorum.Artık bazı işaretlerden medet ummuyorum.Sigara paketimde kaç tane sigara kaldığını bilirsem sen benim olacaksın...Metrodaki merdivenlerden 25 saniyede dakikada çıkarsam bugün seni göreceğim...Ders sırasında sınıfı sayardım eğer tek çıkarsa bugün yine göz göze geleceğimizin hayalini kurardım...Sırf ismin 5 harfli diye bütün 5 harfli arkadaşlarımla iyi geçindim.Sen oturdun diye ertesi gün dersi orada dinledim.Senin elinde gördüğüm bisküviyi ders çıkışında gittim aldım.Sırf sen seviyorsun diye bende sevdim.Galatayı seviyorsun diye kör kış zamanlarında ruhunu aradım o "belediye bankında".
Benim ne arka bahçem kaldı ne ön bahçem ne pencerelerim.Hepsini yıktın geçtin.Eskiden çocukların oynadığı yemyeşil yerlerin hepsi çöl olduysa sebebi yine sensin.Yağmur gibi gözlerin yağmadığı için.Belki bilerek belki bilmeyerek.Hemde ben içindeyken.Artık gelecek planları yapmıyorum.Hayaller kurmuyorum.Artık araba plakalarını birleştirip senin adını aramıyorum.Artık bazı işaretlerden medet ummuyorum.Sigara paketimde kaç tane sigara kaldığını bilirsem sen benim olacaksın...Metrodaki merdivenlerden 25 saniyede dakikada çıkarsam bugün seni göreceğim...Ders sırasında sınıfı sayardım eğer tek çıkarsa bugün yine göz göze geleceğimizin hayalini kurardım...Sırf ismin 5 harfli diye bütün 5 harfli arkadaşlarımla iyi geçindim.Sen oturdun diye ertesi gün dersi orada dinledim.Senin elinde gördüğüm bisküviyi ders çıkışında gittim aldım.Sırf sen seviyorsun diye bende sevdim.Galatayı seviyorsun diye kör kış zamanlarında ruhunu aradım o "belediye bankında".
25 Mayıs 2014 Pazar
Kışın yüzünü en soğuk biçimde gösterdiği zamanlarda senin bereni gördüm ve onunla ısınmıştım.Aklıma kazındığından beri hep bir köşede yerini korudun.Hani akşamın erken geldiği zamanlarda bir dersten derse koşturduğun dönemlerde ben beyazıdın o soğuk zamanlarında kapıların önünde sigaramdan bir nefes alırken gözlerim yine seni aradı.O güzel gözlerini görmek için kaç sigara paketinin katili kaç dakikanın azraili oldum kim bilir?Elinde kitapla yerde otururken biriyle bir şeyler konuşurken hemde gülümseyerek evet gülümseyerek (artık ne kadar uzak geliyor bana biliyor musun "gülümsemen" sadece o acı çektirici 12 eylülün işkence odalarına benzeyen resimlerde görür olduğum "gülümsemen") yine gözlerim yanındaydı.Sırtını o betona dayayıp arkadaşlarınla zaman öldürdüğün zamanlarda da oradadaydım.Soğuk taş koridorlarda gözlerinin gözlerime takılması ve onları biramı yudumlarken tekrar tekrar yaşamam Cihangirin soğuk mu soğuk taş merdivenlerinde sımsıcak hayalinle ısınmam.Bunun ismi neydi?Yaşadığım bu duygu yoksa insanlığın en eski hastalığı mıydı?
24 Mayıs 2014 Cumartesi
"Duvara Karşı" bir bakış ve O
Bu filmi ilk izlediğim zamanki halimle Fatih Akın'ın Altın Ayıyı kaldırırken ki ruh hali eminim aynıdır.Ya Fatih sen ne yaptın?Temmuzda diye bir film çekiyorsun sonra Solino derken Duvara karşı.Kısa ve acısızı saymıyorum bile.
Neyse efsaneye geri dönelim.Film Hamburgdan İstanbul'a uzanan bir aşk serüvenini konu alıyor.Bu serüvene İdil Üner sesiyle Selim Sesler nefesiyle ve orkestrasıyla bize eşlik ediyor.Filmde çalan diğer müzikler zaten bildiğimiz ve MP3'ümüzde yerleri olan şarkılar.Sezen Aksu-Yine mi çiçek,Sister of Mercy-Temple of Rock ilk aklıma gelenler.Temple Of Rock'u özellikle dışarıda sigaranızı içerken ve bir yerlere yetişmeye çalışırken dinlemenizi şiddetle öneririm.Serüven sırasında Türk Aile yapısına dair önemli saptamalar söz konusu.Üstelik bütün "çıplaklığıyla" gözler önünde.Türk ahlakını sorgular nitelikte.Sibel rolünde bir aralar haberlerde ismini bu film sayesinde çok duyduğumuz Türk Porno yıldızı Sibel Kekilli oynamakta.Cahit Tomruk rolünde ise Birol Ünel'i görüyoruz ki.Birol Ünel'in oyunculuğuna getirecek olumsuz bir eleştiri bulamıyorum.Zaten ileride sadece Birol Ünelle ilgili bir yazı yazmak hedeflerim arasında.Sibel Kekilli ise rolünün hakkını vermiş.Belki de biraz kendi hikayesini andırdığı içindir.Ama insanların yüzünde Sibel Kekilli denildiği zaman pis sırıtmayı görünce bu kadar basit olmadığını düşünüyorum.Sibel ile Cahit'in ilişkisi Cahit'in hapse girmesinden sonra farklı bir boyut kazandırıyor.Filmde aklıma gelen ilk sahnelerden birisi Cahit'in Sibel için Türk kulübünde yediği dayak oluyor.Arkasından çalan Ebru Gündeş'in Fırtınalar şarkısı Cahitin yerde yediği tekmeler sırasında çalan o sözler "Ben sana öylesi taptım inan öylesi aşka yasak tanımam..."
Beni etkileyen başka bir sahne ise ama etkilemek ne kelime...Cahit Hapisten sonra filmde güvendiği tek kişi olan Eski bir "Almancı"yı canlandıran(şu almancı lafından da nefret ederim arkadaş almancı nedir sucu çiçekçi gibi.) Güven Kıraçla (oyunculuğu tartışılmaz eski kurt) Hamburgda dolu olan Turkish döner,pizzacılardan birisinde yediği yemek sırasında dialogları olmuştur.İzlemişseniz bilirsiniz.Diyor ya Cahit" O olmasaydı ben bunu başaramazdım" Güven Kıraç: "Neyi Başaramazdın?" Cahit "Hayatta Kalmayı..." Ve yine arkadan çalan can alıcı bir şarkı.Bülent Ersoy-Ah le yar .
Normalde çok arabesk olan bu şarkının bu sahneye tabiri caizse cuk diye oturmuş ve bizlere de kendisini sevdirmiştir.Şarkı da geçen sözler " Sana olan duygularımı bir bilebilsen belki severdin..." Ve son sahne...
Ey Cahit Mersin'e giderken ne düşündün?Garda beklerken gelmeyeceğini biliyordun!Önünde çay gözlerin hafif nemliyken yenilgiyi kabullenen bir gururlu komutan edası vardı.O otobüsten dışarı ümitsizce bakarken nasıl bir geleceğin hayalini kurdun?Tek başına.Ertesi gün ne yaptın?Ertesi Hafta.Kızgınlık mı vardı pişmanlık mı?Şu karşı ki dağlarda bir Fener yanar...
Peki sen?Cahit kaybetti.Belki de kaybedeceğini bilerek Sibel'in peşine düştü.Ya da o bizi yaşatan ve işkenceyi uzatan umuttan vardı içinde.Onun peşinden gitti ve kaybetti.Sen izledikten sonra ne düşündün Cahiti düşündün mü?Arkanda bir Cahit bırakabileceğini düşündün mü?Üstelik hiç bir şey yaşanmamasına rağmen.Film bittikten sonra kapattın yoksa benim gibi etkisinde kaldın mı?Filmi izlerken o güzel saçların gözünün önüne düştü mü?Okulda yaptığın gibi kulaklarının arkasına attın mı kısa ama cennet çiçeği saçlarını.Aman Allahım.Hangi dünyevi cisme benzetebilirim ki o saçları?Sırf saçların bile beni Cahit Tomruk yapmaya yeter.Kızdın mı peki Sibele?Ben Cahit gibi dolaştım Galata'nın ara sokaklarında senin anılarınla dolu olduğunu bilerek yarı sarhoş kafamla.Gözlerimdeki yaşlar binlerce yaşanmışlığı olan parke taşlarına düşerken O malum caddede. Hayalin ve Ben...
Neyse efsaneye geri dönelim.Film Hamburgdan İstanbul'a uzanan bir aşk serüvenini konu alıyor.Bu serüvene İdil Üner sesiyle Selim Sesler nefesiyle ve orkestrasıyla bize eşlik ediyor.Filmde çalan diğer müzikler zaten bildiğimiz ve MP3'ümüzde yerleri olan şarkılar.Sezen Aksu-Yine mi çiçek,Sister of Mercy-Temple of Rock ilk aklıma gelenler.Temple Of Rock'u özellikle dışarıda sigaranızı içerken ve bir yerlere yetişmeye çalışırken dinlemenizi şiddetle öneririm.Serüven sırasında Türk Aile yapısına dair önemli saptamalar söz konusu.Üstelik bütün "çıplaklığıyla" gözler önünde.Türk ahlakını sorgular nitelikte.Sibel rolünde bir aralar haberlerde ismini bu film sayesinde çok duyduğumuz Türk Porno yıldızı Sibel Kekilli oynamakta.Cahit Tomruk rolünde ise Birol Ünel'i görüyoruz ki.Birol Ünel'in oyunculuğuna getirecek olumsuz bir eleştiri bulamıyorum.Zaten ileride sadece Birol Ünelle ilgili bir yazı yazmak hedeflerim arasında.Sibel Kekilli ise rolünün hakkını vermiş.Belki de biraz kendi hikayesini andırdığı içindir.Ama insanların yüzünde Sibel Kekilli denildiği zaman pis sırıtmayı görünce bu kadar basit olmadığını düşünüyorum.Sibel ile Cahit'in ilişkisi Cahit'in hapse girmesinden sonra farklı bir boyut kazandırıyor.Filmde aklıma gelen ilk sahnelerden birisi Cahit'in Sibel için Türk kulübünde yediği dayak oluyor.Arkasından çalan Ebru Gündeş'in Fırtınalar şarkısı Cahitin yerde yediği tekmeler sırasında çalan o sözler "Ben sana öylesi taptım inan öylesi aşka yasak tanımam..."
Beni etkileyen başka bir sahne ise ama etkilemek ne kelime...Cahit Hapisten sonra filmde güvendiği tek kişi olan Eski bir "Almancı"yı canlandıran(şu almancı lafından da nefret ederim arkadaş almancı nedir sucu çiçekçi gibi.) Güven Kıraçla (oyunculuğu tartışılmaz eski kurt) Hamburgda dolu olan Turkish döner,pizzacılardan birisinde yediği yemek sırasında dialogları olmuştur.İzlemişseniz bilirsiniz.Diyor ya Cahit" O olmasaydı ben bunu başaramazdım" Güven Kıraç: "Neyi Başaramazdın?" Cahit "Hayatta Kalmayı..." Ve yine arkadan çalan can alıcı bir şarkı.Bülent Ersoy-Ah le yar .
Normalde çok arabesk olan bu şarkının bu sahneye tabiri caizse cuk diye oturmuş ve bizlere de kendisini sevdirmiştir.Şarkı da geçen sözler " Sana olan duygularımı bir bilebilsen belki severdin..." Ve son sahne...
Ey Cahit Mersin'e giderken ne düşündün?Garda beklerken gelmeyeceğini biliyordun!Önünde çay gözlerin hafif nemliyken yenilgiyi kabullenen bir gururlu komutan edası vardı.O otobüsten dışarı ümitsizce bakarken nasıl bir geleceğin hayalini kurdun?Tek başına.Ertesi gün ne yaptın?Ertesi Hafta.Kızgınlık mı vardı pişmanlık mı?Şu karşı ki dağlarda bir Fener yanar...
Peki sen?Cahit kaybetti.Belki de kaybedeceğini bilerek Sibel'in peşine düştü.Ya da o bizi yaşatan ve işkenceyi uzatan umuttan vardı içinde.Onun peşinden gitti ve kaybetti.Sen izledikten sonra ne düşündün Cahiti düşündün mü?Arkanda bir Cahit bırakabileceğini düşündün mü?Üstelik hiç bir şey yaşanmamasına rağmen.Film bittikten sonra kapattın yoksa benim gibi etkisinde kaldın mı?Filmi izlerken o güzel saçların gözünün önüne düştü mü?Okulda yaptığın gibi kulaklarının arkasına attın mı kısa ama cennet çiçeği saçlarını.Aman Allahım.Hangi dünyevi cisme benzetebilirim ki o saçları?Sırf saçların bile beni Cahit Tomruk yapmaya yeter.Kızdın mı peki Sibele?Ben Cahit gibi dolaştım Galata'nın ara sokaklarında senin anılarınla dolu olduğunu bilerek yarı sarhoş kafamla.Gözlerimdeki yaşlar binlerce yaşanmışlığı olan parke taşlarına düşerken O malum caddede. Hayalin ve Ben...
Etiketler:
Duvara karşı,
eleştiri,
fatih akın,
film,
Gegen die wand,
movies,
o
23 Mayıs 2014 Cuma
Hatırlıyorum.Yanındaki kız 1. sınıf dediğinde gözlerinin üzerimde olduğuna bahse bile girebilirdim.Sonrasında yanından uzaklaşırken sadece bir et yığınından ibarettim.Ruhum orada onun yanında kalmıştı.Suratını unutmamak için birilerine benzetmek istedim ama benzemiyordu evet o tek ve farklıydı.Birilerini birilerine benzetirim ama onu kimseye benzetemiyordum. Kafasında beresiyle aklıma kazınmıştı.Artık okulda ne zaman bereli bir kız görsem gidip suratına bakar olmuştum.Arkadaşlarını gördüğüm zaman gözlerim aralarında onu arar olmuştu.Kafasında beresi öne sarkıttığı kısa saçları beyaz yüzü bir şiirin mısralarını andırıyordu hepsi birbiriyle uyumluydu kafiyeli müzikalite sahibi.Ama kimdi bu?Arada soğuk taş koridorlarda göz göze gelmelerimiz bir şeylerin başlangıcı mı olacaktı?
Geç kalınmış bir Hamburg yazısı
Ah Hamburg Ah.Amsterdam,İstanbul,Prag,Viyana,Berlin hepsi bir yana Hamburg bir yana.Nedendir bilmiyorum ama Hamburg en çok merak ettiğim yer olmuştur.Nitekim Hamburg'a giderken içimde heyecandan ziyade merak vardı.Tren garından çıktıktan sonra gördüğümüz iki punk aslında şehrin kısa bir fragmanıydı.Gardan dümdüz yürüdük ve arkadaşımla geniş bir caddeye girdik.İstiklal caddesi gibi değilde Bakırköy'de olan büyük caddeyi hatırlatmıştı bana.Caddenin hemen girişinde hacı sakallı abilerimiz bedava kuran dağıtıyorlardı.Hemen karşılarında yine bir punk grubu biralarını yudumluyorlardı.Ama benim için Hamburg'u farklı kılan en büyük sebep St Pauli olmuştur.Hamburg şehrinde 1910 yılında kurulmuş olan bu Futbol takımı Antifa duruşu ile biliniyor.St pauli Hamburgda bir mahalle ve buranın futbol takımı.Ayrıca Fatih Akın'ın da bu takımı destekliyormuş.Mahalleden bahsetmemiz gerekirse Amsterdam'ın red lightını andırıyor geniş bir cadde üzerinde striptiz kulüpleri,sex shoplar bulunmakta.Almanyayı bilen bütün tanıdıklarımıza Hamburg'a gideceğimizi söylediğimizde hep aynı tepkiyi almıştık "Aman Hamburgda dikkat edin." "St pauli çıldırdın mı sen scheisse." Pek iyi bir ünü yokmuş.Ama gittiğimizde çok da tehlikeli bir yerden ziyade sarhoşlarının bol olduğunu gördük.Hatta emin olun Taksimden daha güvenli olduğunu söyleyebilirim.Şehir punk kültürünü inanın bana yaşıyor.Sokak aralarında barbekü partileri yapılıyor.Duvarlar açık hava müzesi gibi grafitti,antifa yazılamaları...Yerleşmek için bana sorarsanız harika bir şehir ve Almanya'da gördüklerim arasında tartışmasız ilk sırada.Neyse gittiğimiz günün ertesinde St Pauli'nin A.Bielefeld ile maçı vardı.St Pauli Bundesliga 2 de olmasına karşın stadın etrafı doluydu.Bilet bulmanın imkansız olduğunu anladık ve stadın etrafında biraz dolaştık kalabalık arasında birçok Türk olduğu dikkatimden kaçmadı.Maç başladığı sırada stadın altındaki pub'a oturduk ve biralarımızı yaşlı fanatik St pauli amcalarla içtik :) Maalesef çok iyi oynamamıza karşın 1-0 kaybettik. Oradan kaldığımız hostele uğradık ve akşam için hazırlanmaya başladık.Kaldığımız hostelin sahipleri Türktü. Ve çok temizdi hatta kaldıklarımız arasında en temiziydi.Akşam St Paulide kısa bir turdan sonra bir bakkaldan aldığımız jagermeisterle hostel'e yöneldik yorgunduk ama özgürlüğün tadını her bir hücremizde hissediyorduk.Hostelde biralarımıza Jager eşlik etti ve Hamburgda son uykumuza dalıyoruz..." DUMAN ARKAMIZDA YÜKSELİYOR.BÜTÜN TRİBÜN ST PAULİ DİYE BAĞIRIYOR EVET, BİZ BURADAYIZ ULTRA ANTİFA!"
Geç kalınmış bir Amsterdam yazısı
Uçağa bindiğimde heyecanın yanında merak da vardı.Amsterdam diyordum kendi kendime özgürlüklerin şehri.Yolda THY'nın getirdiği yemeği bile mideme indirirken aslında aç olmadığımı sadece ilkokulda matematik sınavları öncesinde yaşadığım tarzda bir heyecan vardı.Arkadaşım bana göre nispeten daha rahat dursa da onun içinde ne fırtınalar koptuğunu biliyordum.Uçak dağlardan ufacık köylerin üzerinden geçerken sanki hala Türkiyedeymişiz hissi vardı.Ama kim bilir o köy belki de Romanya'nın bir köyüydü. Neyse sonra bir baktık düzenli evler,tarlalar,harika bir şehirleşme Hollanda'da olduğumuzu anlamıştık.Uçak indiğinde içimizde artık tamamen heyecan vardı.Ne yapacağımızı bilmeden diğer Türkleri takip ettik ve pasaport kontrol noktasında asık yüzlü bir polisin bize kısa süreli sorgusundan sonra işte Amsterdam . Hava alanında çantalarımızı aldıktan sonra ilk gördüğüm yerleri temizleyen kulağında kulaklıkla gezen bir siyahi adam olmuştu.Aynı amerikan filmlerindeki gibi.Harıl harıl bilet aradıktan sonra sonunda bir makineden biletimizi aldık şehrin merkezine doğru yola koyulduk.Ama ilk defa gideceklere tavsiyem metronun girişinde turnikeler yok.Bilet almadan da gidebilirsiniz ama içeride bazen bilet kontrolü oluyormuş.Eğer denk gelirseniz cezası büyükmüş.Neyse şehir merkezine girer girmez yüzünüze çok farklı hoş bir koku vuracak alışın o kokuya :) . Amacım bir hostele sırt çantamızı attıktan sonra herhangi bir coffee shop'u ziyaret etmekti.Saatlerce aradıktan sonra sonunda bir tane bulduk.Hangisine gitsek aynı cevap "Boş yerimiz yok." 8 kişilik bir odaydı kalacağımız yer gittiğimizde boştu.Çantaları bıraktık annemin İstanbulda hazırlamış olduğu sandviçleri mideye indirdikten sonra şehrin meşhur meydanı dom meydanına gittik oradan sonra yavaş yavaş şehri keşfetmeye başladık.Meşhur Red Light,Coffee Shoplarla ilk gittiğinizde kültür şoku yaşamanız çok doğal.Bambaşka bir dünya şehrin üstüne sinen esrar kokusu çok yoğun.Ama rahatlamak için bir tanesini ziyaret edebilirsiniz :).Biz Aroza Hostelde kalmıştık ona yakın bir yer vardı space kek'i gerçekten çok kaliteliydi.Ama açken yemeye kalkmayın.İlk ziyaret ettiğimiz yerlerden birisi Bulldogg coffee shop olmuştu :) Oradan farklı farklı eğlence yerlerine gittik dünyanın farklı farklı köşelerinden gelmiş insanlarla tanışmıştık.Ertesi gün madam tussaud müzesini ziyaret ettik.Kapıda çok uzun bir sıra vardı ama bekledik gerçekten harika içeride
Leninden Jennifer Lopez'e kadar herkesle fotoğraf çektirdik burayı listeye ekleseniz iyi olur.Amsterdam tavsiye edilir ama dikkat edilmesi gereken bir yer olduğu aşikar.Şehirde gezerken bir çok siyahi size kaş göz yapacak.Hiç şaşırmayın size asılmıyorlar sadece extacy ve kokain satıyorlar.Ülkede sadece esrar yasal ama bunlara ulaşmak da çok kolay.Ertesi gün öğleden sonra Köln'e geçecektik.Ama gitmeden son kez bir coffee shop'a uğrayayım dedim.Aramızda hüzünlü bir vedalaşma oldu ve ben Amsterdam'a tekrar geleceğime dair söz vererek arkada bıraktım.Bu arada unutmadan hediyelik eşya konusunda çok zengin bir şehir.Bileklik,anahtarlık,t-shirtler,yolculuk için yasal esrarlı kurabiyeler,çaylar,şekerler.Ama zengin olduğu o kadar da pahalı o yüzden maddi durumunuzu iyi ayarlamanız gerekiyor.Tek ucuz olan şey çikolata ve alkol.Ama gençken mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir şehir. :)
Leninden Jennifer Lopez'e kadar herkesle fotoğraf çektirdik burayı listeye ekleseniz iyi olur.Amsterdam tavsiye edilir ama dikkat edilmesi gereken bir yer olduğu aşikar.Şehirde gezerken bir çok siyahi size kaş göz yapacak.Hiç şaşırmayın size asılmıyorlar sadece extacy ve kokain satıyorlar.Ülkede sadece esrar yasal ama bunlara ulaşmak da çok kolay.Ertesi gün öğleden sonra Köln'e geçecektik.Ama gitmeden son kez bir coffee shop'a uğrayayım dedim.Aramızda hüzünlü bir vedalaşma oldu ve ben Amsterdam'a tekrar geleceğime dair söz vererek arkada bıraktım.Bu arada unutmadan hediyelik eşya konusunda çok zengin bir şehir.Bileklik,anahtarlık,t-shirtler,yolculuk için yasal esrarlı kurabiyeler,çaylar,şekerler.Ama zengin olduğu o kadar da pahalı o yüzden maddi durumunuzu iyi ayarlamanız gerekiyor.Tek ucuz olan şey çikolata ve alkol.Ama gençken mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir şehir. :)
Hiç gözleriniz birilerini ya da birisini aradı mı?Evet evet ciddi soruyorum ya bir düşünün.Bir sürü kişi içerisinde sadece onu aramak onu bulmaya çalışmak.Hatta bazılarını ona benzetip yanlış yüzlerine dakikalarca bakıp anlaşılmanı sağlamak.Oysa onu ilk gördüğümde kafamın içinde düşünceler yine bağıra bağıra konuşuyorlardı."Bizim bölümün öğrencisi olamaz" "Erasmus mu?" Sonra bir düşünce abisi geldi ve bu seslerin hepsini bastırdı.Ve babacan ses tonuyla "Git bir şeyler yap!".
Evet bir şeyler yapmalıydım öne korku tüneli olarak adlandırdığım koridorda ilerledim.Üstelik benim bir arkadaşımla o malum şahısın yanındaki başka bir kız konuşuyordu.Kocaman şu kemik gözlükler var ya ondan takmıştı.Ama o çok farklıydı.Yanında dururken etrafa çekingen bakışları, boyu, yüz hatları kesinlikle yaz günü doğu Avrupadan gelen tatlı bir esinti gibiydi.Velhasıl gittim ve yanlarına ve derslerle ilgili saçma bir soru sordum.Ortalık sohbetlerin tam ortasında dahil olduğum için "Durun siz kardeşsiniz evlenemezsiniz." havasında olmuştu.Kemik gözlüklü kız "Biz 1. sınıfız." demekle yetindi ve o sustu sadece baktı.Ama bakması bile yetmişti.Film daha yeni başlıyordu...
Evet bir şeyler yapmalıydım öne korku tüneli olarak adlandırdığım koridorda ilerledim.Üstelik benim bir arkadaşımla o malum şahısın yanındaki başka bir kız konuşuyordu.Kocaman şu kemik gözlükler var ya ondan takmıştı.Ama o çok farklıydı.Yanında dururken etrafa çekingen bakışları, boyu, yüz hatları kesinlikle yaz günü doğu Avrupadan gelen tatlı bir esinti gibiydi.Velhasıl gittim ve yanlarına ve derslerle ilgili saçma bir soru sordum.Ortalık sohbetlerin tam ortasında dahil olduğum için "Durun siz kardeşsiniz evlenemezsiniz." havasında olmuştu.Kemik gözlüklü kız "Biz 1. sınıfız." demekle yetindi ve o sustu sadece baktı.Ama bakması bile yetmişti.Film daha yeni başlıyordu...
22 Mayıs 2014 Perşembe
Vücudun en kirli ve yıpranmış yeridir kalp.Neden mi?Belki de en görünmeyen yaralarımızı orada taşıdığımız içindir.Hiç kimsenin göremediği sadece bizim görebildiğimiz yaralar.Üstelik bu yaraları görmek için aynaya da gerek yoktur.Değişik bir durum.İlk yaramı ne zaman aldım bilmiyorum dostlar ama son yaramı ne zaman aldığımı iyi biliyorum.Şarkı vardı "iz bırakanlar unutulmaz" aklıma geldi.Ama şimdi Jeff Buckley zamanı.Belki az sonra.Hayat çok garip az sonra bir sigara yakacağım ve yine kafamın içinde düşünceler karşılıklı açık oturum yapacak.Her birisi farklı bir düşüncesini savunacak.Üstelik hiç olmayacak şeyleri konuşacaklar.Puf zaman kaybı ey dost.
Bunların hepsi aynı manastır kavgaları deyip kestirip atacağım ve o düşüncelerin hepsinin boğazını sıkıp belki de yine katil olacağım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)